Murat Turan

'Ormanda Barış'ın Jungçu Yorumu – 2007

Orman, bilinçdışıdır. Çarşaflı kız Extramücadele’nin Animasını, Atatürk ise Extramücadele’nin kendisini, daha doğrusu bilincini simgeliyor. Barışanların karşı cinsten olmaları dikkat çekici. Demek ki savaşanlar da karşı cinsten. Çarşaflı kızı çıkartıp yerine çember sakallı ve şalvarlı bir erkek yerleştirdiğimizde, resmin anlamının değişeceğini düşünüyorum. Bu da bize çarşaflı kızın dişi özelliğinin ağırlıklı bir önemi olduğunu gösteriyor. Jung’a göre “her erkek, içinde, o ya da bu kadına ait olmayan sonsuz bir kadın imgesi taşır.” Erkeğin bilinçdışına ait bu dişi karakter, Animadır. Bunun karşılığı olarak her kadında da bir Animus vardır. Anima bilinçdışı bir imgedir, düşlerde ve fantezilerde türlü kılıkta karşımıza çıkabilir: Tanrıça, fahişe, dilenci kadın, film yıldızı, cadı... Yani içimizdeki sonsuz kadın imgesinin çarşaflı bir kadın olarak kendini göstermesi Jung psikolojisinde garipsenecek bir durum değil. Üstelik sadece bir çift güzel gözü dışarda bırakan kara çarşaf, Animanın karanlık yanını belki de en etkileyici biçimde ortaya koyuyor. Çünkü Anima bilinçdışının sözcüsü ve ruhumuzun karanlık bölgesinde yaşayan ortağımızdır. Tutkunun da ve nefretin de kaynağıdır. Ruhsal bütünleşmenin anahtarıdır ama, bilinç onu yok sayıp, bastırdığı ölçüde Anima, bilinçdışının hakimi haline gelerek bize en karanlık oyunları oynayabilir.

Jung özellikle Batılı erkeğin Animasının farkına varmakta büyük güçlük çektiğinden söz eder. Sadece Animayla sınırlı değil tabii, Jung Batılı insanın genel anlamda bilinçdışının farkında olamamaktan kaynaklanan büyük acılar yaşadığı ve yaşattığı kanısındadır. Pozitivist maddeci dünya görüşü, başta teknolojik zafer olmak üzere pek çok maddi zafere imza atmıştır, ama manevi bütünlük açısından yıkıcı bir körlük içindedir. Jung, insan ruhunun karanlıkta kalan doğasını din, parapsikoloji, simya, düşler, masallar gibi, pozitivizmin “allerjik” tepki gösterdiği alanlara ait imgelerde aramıştır. Ona göre bilinç, gözlerini ve kulaklarını bilinçdışının doğasına kapatarak ruhunda mutlak hakimiyet kurma hayali içindedir. Ve bu aslında kendi kendine tuzak kurmak ve kendini bilinçdışındaki karanlığının insafına bırakmakla eşdeğerdir. Jung dünya savaşlarını yaşayan biri olarak insanların kendi Gölgeleriyle yüzleşemedikleri için (Gölge: Bilinçdışına ittiğimiz kötü, aşağılık yanımız) Gölgelerini komşu uluslara yansıttığını söylemiştir. Bugün yaşasaydı Batılı insanın Gölgesini dünyanın öbür ucunda da bulup bombalamaya devam ettiğini görürdü herhalde.

Resimdeki Atatürk, Extramücadele’nin bilincidir. İnsanı bu düşünceye getiren ilginç karşıtlıklar var Atatürk ve kara çarşaflı kızda. Aydınlanmacı bilinç ve karanlık cehalet. Batı ve Doğu. Erkek ve dişi. Bu karşıtlıklar sözkonusu barıştan önceki savaşın doğası hakkında da ipuçları veriyor. En kaba şekilde okuyacak olursak: Batıyı hedef gösteren bilinç için en hakiki mürşit ilimdir. Üstelik Büyük Komutan olarak bilinç, biraz dediğim dedik bir erkektir. Bu durumun, bilinçdışındaki Doğulu, gizemci, dinsel, dişi unsurlarla bilinç arasında gerilim yarattığı söylenebilir.

Savaşı bırakalım, ormandaki barışa gelelim. Orman, Jung psikolojisinde bilinçdışının simgesidir. Resimdeki orman, insanın üzerinde romantik, gizemli bir etki bırakıyor. Barış, bir tokalaşma değil, el ele tutuşma. Yani barış, karşılıklı yapılan bir anlaşmadan çok, özlem duyulan bir buluşmaya benziyor. Bu bir rüya olsaydı, hayırlı bir rüya olarak yorumlayabilirdik belki. Bilinç, bilinçdışıyla arasındaki gerginliği çözecek bir adım atma cesaretini göstermiş veya bunun yolu hakkında bazı fikirleri var. Buluşma, bilinçdışında, bilinçdışının sözcüsü Animayla gerçekleşiyor. Yaşamımızın pek çok döneminde Animayla ilişkili pek çok zor ödevle karşı karşıya kalırız. Ejderhanın elinden prensesi kurtaran şövalye, anne figürünün güçlü etkisinden kurtularak Animaya yönelme mücadelesini simgeler. Aşık olduğumuz insanı Animayla özdeşleştirir, onun da bir birey olduğu gerçeğiyle boğuşur dururuz. Ancak Jung psikolojisinde Animanın asıl önemi olgunlaşma döneminde ortaya çıkar. Bu da Animanın farkına varmakla ilgilidir.

Bölük pörçük bilgilerime rağmen Jung psikolojisini içine girip neşeyle hareket edebileceğim bir oyun bahçesine benzetiyorum. Kuşkusuz başka güzel bahçeler de var. Ama Extramücadele, ortak toplumsal imgeleri yakalamaktaki başarısıyla kendiliğinden bahçeye girdi. Kimi zaman onun bilinçdışında gezindiğimi düşündüm, kimi zaman toplumsal bilinçdışında. Son vardığım noktada aslında sadece kendi bilinçdışımla uğraşıp durduğumu düşünmek bile, hiç de gerçekdışı gelmiyordu. Sanatın insanın ortak doğasına ışık tutan, bütünleştirici yanını sevdiğimi düşündüm.
...
Ertesi gün resim tekrar elime geçti ve bir önceki yorumu eksik bırakan yeni hislerle karşılaştım. Ormanın ürperti veren yanı, romantik yanını bastırmıştı. Atatürk figürünün siluet şeklinde olup gözlerinin olmayışı dikkatimi çekti. Doğal olarak bilincin gözleri bilinçdışında pek bir işe yaramıyor diye düşündüm. Buna karşılık kızın bakışı üzerimde güçlü etkiler bırakıyordu. İsteyen ve ne istediğini bilen gözler resmin odak noktasıydı. Yazdığım yazının etkisinde kalmıştım ve Ormanda Barış içsel bir resme dönüşmüştü. İki figürün el ele tutuşma biçimi de o an dikkatimi çekti. Kızın eli hakim pozisyonda üstteydi. Çarşaflı kız Atatürk’ü bilinçdışında gezdiriyor gibiydi. İki figürün karşılaşmasını bir çözüm anı olarak değil de, tehlikelerle dolu uzun bir sürecin başlangıcı olarak algıladığımı farkettim.